- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 10 Haziran 2016, Cuma 15:48
- 1867 kez okundu
Hikaye biraz karışık aslında, onun için nerden başlayacağımı da bilemiyorum. Yaşadığım ülkenin sıradan bir vatandaşı olarak hayatıma devam ederken, gözümde herkes önce ‘insan’ iken, kendimi de herkesin gözünde önce ‘insan’ olarak biliyor iken, bir gün öyle olmadığımızı anladım. Ülkemiz çok karışık ırklardan meydana gelmiş kocaman bir hoş görü yurdu olması gerekirken, bu birbirine girmiş ırklar birbirleri için ‘ötekiymiş’ meğer. Meğer bizim ne Hacı Bektaş Veli’miz ne Mevlana’mız ne Yunus Emre’miz ne de diğer hoş görü denizlerimiz yokmuş. Biz her şeyi yanlış öğrenmişiz. Birlik olmaktan söz eden ne kadar kelam varsa yalanmış. Birincisi bunu öğrendim.
İkincisiyse ırklar, göçler ve evlenmelerle birbirine ne kadar karışsa da kişinin kendini ait hissettiği ırktan olduğunu ama diğer ırklarla da mutlaka bir bağı olduğunu biliyordum, bildiğimi zannediyordum ki bu da külliyen yalanmış.
Irklarla dinin ilgisi olamaz. Mesela Müslüman olmak için illa Arap olmak gerekmediğini, Müslüman bir İngiliz’in Müslüman bir Arap’tan İslam açısından hiçbir farkı olmadığın biliyordum ki maalesef bu da doğru bildiğim üçüncü yanlışımmış.
Şimdi gelelim benim bu yanlışları nasıl öğrendiğime.
Efendim ben Trabzon’un küçük bir köyünde doğdum ve büyüdüm. Bizim de doğudaki köylerden hiçbir farkımız yoktu. Kışın kardan günlerce yollarımız kapanır, elektriklerimiz kesilirdi ki bizden yukarıdaki köyler bunu kısmen de olsa hâlâ yaşıyorlar. Kışların dek sevindirici tarafı gurbette olan babalarımızın soğuk havada inşaatların durmasıyla evde olacak olmasıydı. Arazilerimizin çoğu orman, dağ, taş olduğu için ekili arazimiz hep ‘bize yetecek kadar’dır. İlk ve ortaokuldaki öğretmenlerimiz iklim şartlarının doğu illerimizde de böyle olduğunu anlatırlardı. Bizlerde bilirdik ki doğunun ve kuzeyin çocukları aynı şartlarda yaşıyorlar. Farkımızın sadece bölgelerimizde yetişen meyve ve sebzelerden ibaret olduğunu bunu da kışların benzer olsa da yazların gösterdiği farklılıktan kaynaklandığını , aslında bölgeleri birbirinden ayıran en temel özelliklerin de iklim ve iklime bağlı yetişen meyve ve sebzelerle birlikte yine iklime bağlı oluşan yaşam biçimlerinin belirlediğini öğreniyorduk coğrafya derslerimizde . Yedi coğrafi bölgeye ayrılmıştık ama biliyorduk ki bu yedi bölge bir araya gelince Türkiye olabiliyoruz. Irk, dil, din, mezhep bilmiyorduk mesela çocukken. Çünkü hepimiz çocuktuk ve büyüyünce de büyük insanlar olacaktık.
Lakin gelin görün ki tüm bunlar hiç yokmuş. Yedi bölgesi de birbirinden apayrı, birbirine ‘öteki’ymiş. Son yıllarda Müslüman olduğumuzu, ondan önce sap bile olmadığımızı öğreniyoruz şimdi mesela. Allah razı olsun bizlere bunu öğretenlerden. Oysa benim gibi cahiller doğduğumuz günden beri Müslüman olduğumuzu zannediyorduk, değilmişiz. Biz yine de ömrümüzün bu döneminde bunu öğrendiğimiz için şanslıyız ya Osmanlı’dan öncekiler ? Onlar bunu asla bilemeyecekler. Cumhuriyet tarihinde yaşamış ama 2000’leri görememiş olanlar da bunu bilemeyecekler. Ama biliyoruz ki 2000’lerden sonra hoca ağlıyordu ve bizler gerçek Müslümanlar oluyorduk sayeinde!
Ortaokuldayken kardan yolları kapanan köyümüzden nahiyeye yürüyerek tam dört (4) kilometreyi konusu ‘Orhun Anıtları’ olan yıllık ödevlerimizi yapmak için boşuna yürüdük. “Tek kaynak olmasın, farklı kaynakları da yazın.” diyen öğretmenimizi dinleyip, saatlerce kaynak aradığımız hep boşunaymış meğer. Göktürkler hiç yokmuş. Çinliler keçiler girmesin diye o kadar duvar örmüş, bakmışlar “güzel gözüküyor, ileriki yüzyıllarda iyi turist çeker, bunu sedde çevirelim” demişler. Türkler diye bir ırk olmadığı için Orta Asya’dan hiç göç edilmemiş. Alparslan’ın Malazgirt zaferi ‘Yurtaçan’, II. Kılıçarslan’ın Miryokefalon zaferi ‘Yurt tutan’ ve Atatürk'ün Başkomutanlık Meydan Muharebesi zaferi ‘Yurt kurtaran’ değillermiş. “Aplarslan gelmeseydi, Kılıçarslan olmasaydı Osmanlı olur muydu ? Nasıl ki Osmanlı olmasaydı bu günkü Türkiye Cumhuriyeti olmaz idiyse?” sorusunu da sormuyorum . Ben beş bin yıllık bir tarihin mirasçısı hissediyordum kendimi ama değilmişim. E o zaman Azerbaycan ve diğer Türk devletleriyle de bir bağımız yokmuş. Kısacası öğrendim ki kadını yarım, çocukları tecavüze uğrayan, kimsesiz ve yapayalnız bir ülkeyiz. Gerisi HİKAYE.
fatma madi
MAKALEYE YORUM YAZIN

-
08.03.2019 Daktilo ile Bence öyleyiz!
-
22.01.2019 Siyasetin olduğu her yerde insanlar mahkumdur!
-
08.07.2018 Beyin Göçü
-
01.06.2018 Gecenin Bi saatinde Voleybol Üstüne
-
23.04.2018 Eczacıbaşı Vitra, Aklımda iken yazayım dediklerim...
-
07.04.2018 Sabah Voleybolu
-
01.04.2018 Voleybol Aşk'tır
-
25.03.2018 Milli Görevdir
-
18.03.2018 ELEŞTİRİYOR MUYUZ?
-
18.02.2018 Sultanlar Ligi'nin En'leri
-
28.01.2018 Voleybol Sever Sözü
-
23.12.2017 Her şey voleybol için ...
-
25.11.2017 Şiddete Şiddetle Karşıyız !?
-
23.09.2017 Voleybolun yabancı sınırı ve Neslihan!
-
08.09.2017 VOLEYBOL MERHABA!
-
02.07.2017 Beyefendi Beşiktaş Voleybolu Feda mı Ediyor ?
-
18.04.2017 İnessa Korkmaz, 11'e Karşı BİR!
-
07.04.2017 Tur’dan Sonra, Tur’dan Önce!
-
03.04.2017 Gözden Kaçamayanlar – 6
-
28.03.2017 Neden Soru Sormuyoruz?
-
17.03.2017 Birikmiş Yazılar - 1
-
24.02.2017 'Onlar Yazar'sa Ben de Yazar'ım'
-
08.02.2017 Kimse Eczacıbașı'nı eleştirmesin demiyorum!
-
04.02.2017 Kadın İnsanlar!
-
18.01.2017 Eczacıbașı Vitra'yı eleştireyim!
-
25.12.2016 Ben de Karpol'e Soru-yorum
-
20.12.2016 Voleybolun Don Kişot'u
-
16.12.2016 Yalnız Değilsiniz!?
-
08.12.2016 EczacıbaşıVitra'nın popüler oyuncusu Ceylan Arısan!
-
05.12.2016 Üç Karmaşık Bir Doğru Eder Mi?
-
21.11.2016 Gözde Yılmaz...
-
18.11.2016 Ünlü Oldummmm
-
10.11.2016 Bir Paranoyanın Günlüğünden - 4
-
08.11.2016 Paranoyanın Günlüğünden – 3
-
17.10.2016 Birlikte Gittiler Ne Demek?!
-
14.10.2016 BU AY KANSER AYI!
-
10.09.2016 Eczacıbaşı Vitra'da, Göremediklerimiz…
-
05.09.2016 Futbolun Faturası
-
25.08.2016 GÖZDEN KAÇAMAYANLAR-5
-
10.08.2016 GELECEK SPORLA GELECEK
-
13.07.2016 Bir Paranoyanın Günlüğünden -2
-
25.06.2016 Olamadık ! Olamıyoruz !
-
18.06.2016 Daha Hızlı, Daha Hırslı
-
16.06.2016 Genç Sultanlar
-
01.06.2016 Galibiyetin Mimarları
-
31.05.2016 Genç Ama Tecrübeli
-
28.05.2016 MHP KURULTAYINA DOĞRU -1
-
26.05.2016 SESSİZ KALMA HAKKI KULLANILAMAZ !
-
18.05.2016 ÇAPRAZ ÇIKMAZLAR…
-
17.05.2016 BAŞROLDE MERAL
-
11.05.2016 Voleybolumuzun gizli satış gücü
-
03.05.2016 Hedef Turnuva Montreux
-
27.04.2016 Lafın Tamamını Diyemeyince ?
-
24.04.2016 Futbolun Utanç Gecesi! Trabzon'da neler oldu?
-
19.04.2016 Voleybolda Gölge Büyümeye Devam Ediyor!
-
13.04.2016 Son Adım, Son Düdük, Son Bayrak, Son Top…
-
12.04.2016 “Anlamıyorsun Dede!”
-
05.04.2016 BİR MAÇ HİKAYESİ… TRABZON İÇİN ÇOK ÖZEL BİR GÜNDÜ!
-
02.04.2016 ARA BİTTİ YAZMAYA DEVAM !..
-
07.03.2016 Not Defterimden 1
-
15.02.2016 Voleybolu Eleştiri - Yorum
-
08.02.2016 KOR-KU-YO-RUM !…
-
08.02.2016 BİR KEÇİ HİKAYESİ…
-
08.02.2016 BEN KİMİN TARAFINDA OLDUĞUMU BİLİYORUM, YA SİZ ?
-
08.02.2016 Bir Parça İnsaf ...
-
08.02.2016 İSMİN NE ÖNEMİ VAR
-
08.02.2016 GÖZDEN KAÇAMAYANLAR
-
08.02.2016 VOLEYBOLUN GÖZDEN KAÇAMAYANLARI
-
08.02.2016 ANKARA’DAN RİO’YA GİDERKEN
-
08.02.2016 BİTEN BİR SEÇİMİN ARDINDAN
-
08.02.2016 MAKSAT MUHABBET - VOLEYBOL YAZILARI
-
08.02.2016 FERMAN DEVLET’İNSE SEÇİM DE HALKINDIR
-
08.02.2016 YA RABB NE GÜNEŞLER BATIYOR - DAĞLICA'DAN SONRA NE OLACAK ?
-
08.02.2016 FİLLER VE ÇOCUKLAR
-
08.02.2016 BÖREK DEYİP GEÇMEYECEKMİŞİZ
-
08.02.2016 ANKARA'DA ŞAMPİYON OLMAK ZOR İKİ GÖZÜM
-
08.02.2016 ÖYLESİNE YAZILAR
-
08.02.2016 GÜL BAHÇESİ DERKEN ?
-
08.02.2016 KENDİMLE HASBİHAL / BİL(M)İYORUZ
-
08.02.2016 KORKUYORUZ
-
08.02.2016 VOLEYBOLUN FETRET DÖNEMİ
-
08.02.2016 KIRMIZI ÇİZGİLER / SEÇİMİ İSTEYEN PARAYI ÖDESİN
-
08.02.2016 SIKILMIŞ BİR SEÇMENİN NOT DEFTERİNDEN ...
-
08.02.2016 ŞAMPİYONUN ŞAMPİYONLARI
-
08.02.2016 VOLEYBOLA GÖLGE DÜŞTÜ
-
08.02.2016 ÖZ ÇERNOBİL ?
-
08.02.2016 BİR KIZ ÜÇ ERKEK YA DA ÜÇ KIZ BİR ERKEK EKSENİ!
-
08.02.2016 ÂKİLANE BİR İŞ VESSELAM / ALLAH'INI SEVEN GELSİN
-
08.02.2016 EY/ALET / AFALLADIM
-
08.02.2016 TRABZONSPOR, NEDEN BU HALDE?
-
08.02.2016 BİR GARİP ALEM / EVET PROVOKATÖRÜM
-
08.02.2016 YOLUN YARISI
-
08.02.2016 SAVAŞTIK YORULDUK, ŞİMDİ BARIŞALIM MI?
-
23.01.2016 Yanılmış Olmanın Tarifsiz Mutluluğu