|
||||||||
![]() |
ISRAR + İNAT = BAŞARISIZLIK… VOLEYBOLUMUZDA! | |||||||
Hasan Uğur Epirden | ||||||||
epirden@hotmail.com | ||||||||
KAZIM KANAT HOCA INTERNET FARESİNİ YAKALATTI…
DAKTİLO GAZETESİNE ÖDÜL...Eskişehir ve İstanbul İşadamları Dernekleri, voleybol sporuna da çok büyük hizmet veren Daktilo Gazetesi Editörü Metin Özçimen’i ve eğitimci yazar Sultan Özateş’i “Yılın Enleri”nde ödüle layık görüldü… Tebrikler… Bu renkli siteyle tanışmak istiyorsanız www.daktilogazetesi.com linkini tıklatın… “CİCİ ÇOCUK” OLMA AYRICALIĞI… “Ne zaman bir yanlışlık görsek, acaba susmak mı gelecek içimizden ?...” diye düşünüyorum bir haftadır… Çoğumuz bazı gerçekleri görmek istemiyoruz, anlamak işimize gelmiyor, bazıları sıra dışı fesat çirkinlikler sergileseler de, insanlar kırılır, gücenir, bizlere küserler diye bunları yazmaktan, paylaşmaktan da korkuyoruz (!)… Politika arenası (!) başta olmak üzere ülkemizde, her yerde tablo böyle değil mi ?... Bazen sanal yargıçların takma dişleri derine ve gerine (!) işlemiyor, bu kez hakkında planlı (!) entrikalar düzenleniyor, pusulara düşürülüyorsun, arkandan vurulmaya kalkışılıyorsun, kirli kalleş eller uzanıyor orana burana, temizleyene kadar göbeğin çatlıyor… Voleybolumuz arşa yükselir, pastasını devleştirirken, ailemiz içerisindeki saygı, sevgi, yardımlaşma ve paylaşma duyguları erozyona uğramakta, git gide yok olmakta… Bu ters orantı gerçekten endişe verici ve düşündürücüdür… Son olarak yaşanan, “raytinig” amaçlı, satış yamaçlı (!) malum gazetecilik olayı (!) buna devasa bir canlı örnektir… Geçenlerde, tanımayanların da pek bi yakından tanır olduğu bir voleybol sevdalısı, sararmaya yüz tutan eski bir voleybol arşiv fotoğrafına yorumunu katmış, “Data Volley yoktu, Senoh file yoktu, taraflex yoktu, MVA200 yoktu, Mizuno ayakkabı yoktu, ama delikanlılık vardı, dostluk vardı, arkadaşlık vardı, centilmenlik vardı, sportmenlik vardı, bir ekmeği ikiye bölüp paylaşmanın hazzı vardı yoksa da cebimizde paramız… Biz bunları yaşadığımız için şanslı bir nesilmişiz. Şimdiki jenerasyonlar bu hazlardan çok uzak...” diye ne güzel özetlemiş bugünlere tutunamayan, avuçlarımızdan kayıp giden o tertemiz dünleri ?... Voleybolumuz kimsenin tekelinde değildir… Bizlere liderlik eden, yöneten, düzenimizi sağlayan Federasyonumuz, güvendiğimiz bir Başkan ve yöneticilerimiz vardır… “İyi olduğunuz için herkesin size adil davranmasını beklemek, vejeteryan olduğunuz için boğanın saldırmayacağını düşünmeye benzer…” demiş Dennis Wholey… İşin kötüsü ben vejeteryan değilim ?... FEDERASYONUMUZA BİR ÖNERİM DAHA VAR !... Türk voleybolunu yönetmek çok zor, bunun çoğumuz farkındayız… VAKIFBANK SPOR KULÜBÜ 1986’DA DEĞİL, 1988’DE KURULDU… Basında ve voleybol camiasında VakıfBank Spor Kulübü'nün tarihçesi hakkında stratejik bir bilgi yanlışlığı görüyorum… Hatta bu yanlışlık logosunda bile görülmekte… Sanırım, VakıfBank Spor Kulübü bünyesinde iştiraki olan Güneş Sigorta’nın 1986’da kurulan Spor Kulübünü de saymakta ?... Doku aynı olabilir ama tüzel kişilik değişiktir… Yani aynı çatı altında olmalarına karşın, 2 ayrı kulüptür… Bir süre de 2 ayrı ligde oynamışlardır, sonrasında birleşmişlerdir… Teyit etmek için danıştığım, kulübün kuruluşunu bizzat yapan ve 24 yıl bir fiil hizmet veren, tartışılmaz katkıları olan, bu günlerinin ilk basamaklarını oluşturan sevgili dostum Nafiz Pekel de bu yanlışlığı doğrulamakta… Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O’nın Federe bir Spor Kulübü kurma veya böyle bir Spor Kulübüne ismini verme fikri belirtildiği ve son Basın Toplantılarında vurgulandığı gibi 1986’da değil, 1988 yılı başlarında oluşmuş ve o günün koşulları içerisinde, hangi spor dallarında faaliyet gösterilirse kamuoyunda daha olumlu bir etki yapacağı araştırıldıktan sonra Bayan Voleybol Branşı ağırlıklı olmak üzere bir Spor Kulübü kurulmasına karar verilmiştir… Yeni kurulan bir takımın Mahalli Küme’den başlaması zorunluluğu nedeni ve Türkiye I. Ligine yükselmenin zaman alacağı düşüncesi ile, o tarihlerde Türkiye I. Liginde yer alan Ankara kulüplerinden Rutospor’a isim verilmesi ve bu kulübün devir alınması daha uygun bulunmuştur. Ve böylece 1988 Eylül ayında VakıfBank – Rutospor Kulübü faaliyetine başlamıştır… İlk Başkanlığını İsmet Alver’in (Eylül 1988 – Aralık 1991) yaptığı VakıfBank – Rutospor Kulübünün ismi, 1989 Eylül ayında yapılan Olağanüstü Genel Kurul ile VakıfBank Spor Kulübü olarak değiştirilmiştir… Bu yüzden gerek reklamlarda, gerekse Basın Toplantılarında vurgulanarak telaffuz edilen “VakıfBank; bayan voleyboluna 1986 yılında Ankara´da kurduğu VakıfBank Spor Kulübü ile başlayan yatırım ve desteğine, 27. yılında milli takımlar sponsorluğuyla devam ediyor…” ifadeleri yanlıştır… Doğrusu “VakıfBank; bayan voleyboluna 1988 yılında Ankara´da kurduğu VakıfBank Spor Kulübü ile başlayan yatırım ve desteğine, 25. yılında milli takımlar sponsorluğuyla devam ediyor…” veya “VakıfBank; bayan voleyboluna 1986’da bünyesindeki iştiraki Güneş Sigorta Spor Kulübü ve 1988 yılında Ankara´da kurduğu VakıfBank Spor Kulübü ile başlayan yatırım ve desteğine, 27. yılında milli takımlar sponsorluğuyla devam ediyor…” olmalıdır… 1988’de kurulan VakıfBank Spor Kulübü, 21.05.2012 tarihinde haklarını bir başka kulübe devretmiştir… Şu anda faaliyet gösteren VakıfBank Spor Kulübü, 1989’dan itibaren Güneş Sigorta Spor Kulübünün devamıdır… Türk voleyboluna takımıyla ve Milli Takımımıza verdiği sponsorluk desteğiyle büyük katkıda bulunan VakıfBank’ın, şükranlarımıza ve alkışlarımıza etki etmeyecek küçük bir ayrıntısı da olsa, hoşgörülerine sığınarak paylaşma gereği duydum… ÇANAKKALE'DE NELER OLUYOR ?... (2) Çanakkale’de garip ama bir o kadar da yakışıksız şeyler oluyor voleybolumuz adına ve bizler sadece seyrediyoruz… “SAYIN EPİRDEN HOCAM, TAHSİN ÖDEN” Onun zamanında böylesine abuk jüriler yoktu… ŞAİRLER ERKEN ÖLÜYOR
AŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU (ANISINA...)Hayatımın onunla kesiştiği 2 an vardır !... İlki 1970 senesine rastlar… YAKIŞMADIKonuya nasıl başlayacağımı, nereden gireceğimi inanın çok düşündüm… Hayatımın en zor yazılarından birini yazdığımın da farkındayım… Kendi düşüncelerimi paylaşırken öncelikle çok üzüntülü olduğumu bilmenizi istiyorum… En azından bu güne kadar bana inanan, güvenen, yazılarımı ciddiyetle okuyan, başta içinde bulunmaktan onur duyduğum voleybol ailemdeki saygın dostlarımın, kardeşlerimin yanı sıra değerli okuyucularımın yazımı sonuna kadar, fikir kaosuna girmeden, şu ana kadar yazılan ve çizilenlerden arınarak okumalarını rica ediyorum… 17 Nisan Çarşamba günü, Hürriyet Gazetesinde, Celal Demirbilek imzasıyla çıkan, Nejat Sancak’ın ifadeleri olarak iddia edilen malum haber, başta camiamdaki voleybolcu kızlarımız, antrenörlerimiz, idarecilerimiz olmak üzere her kesimden duyarlı vatandaşlarımız ve sonuç itibarıyla bizleri yöneten Voleybol Federasyonumuz tarafından doğal olarak büyük bir tepki, ötesi öfke ile karşılanmıştır… Başta dünya zirvesinde taht kurmuş voleybolcu kızlarımız olmak üzere, tüm dallardaki bayan sporcuları da rahatsız eden bu haber, şimdilik 2 taraf arasında mahkeme koridorlarına taşınmıştır… Savcı ve Hakim olmadığımız için sakin olup, bu dava sürecinin sonunu, karar aşamasını beklemek zorundayız… Ancak beklerken de, ister istemez bazı düşüncelerimizi, davaya ve sürecine etki etmeyecek, olgun bir şekilde süzerek çoktan aramızda konuşmaya başladık bile !... Hatta bakıyorum, gazetelere, dolayısıyla web sitelerine alıntılarla düşmüş, bazı önemli fertlerimizin yorumlarını da görmeye başladık !... Son olarak Federasyonumuzun konuya ilişkin, bazı kulüplerimizin de imza desteğini alarak yayınladığı özel kamuoyu duyurusu ile konu en tepeye tırmanmış oldu… Konunun ince gerçeklerinin, ayrıntılarının, hukuki süreçten geçirmeden ve de karar aşamasına varmadan ulu orta, söylendiği iddia edilen o kırık ve yakışıksız kelimeleri ile Nejat Sancak’ın iddia ettiği ikaz ve itirazlarına rağmen bu denli tek taraflı değerlendirilmesini etik bulmadığımı açıkça ifade etmek istiyorum… Burada hemen önemli bir parantez açıp, amacımın sadece açıklamaları ve tekzibi doğrultusunda Nejat Sancak’ı aklamak çabasında olmadığı, konunun doğru detaylarını bilmeden, yani yaşamadan böyle bir amaç içinde bazıları gibi ortaya bilirkişi süsüyle (!) sıçramamın da doğru olamayacağı görüşünü taşımaktayım… Zira Celal Demirbilek de aksini iddia etmekte, yazdıklarının hepsinin kelimesi kelimesine Nejat Sancak tarafından ifade edildiğini üzerine basa basa vurgulamakta… Hatta tüm görüşmeyi, başından sonuna kadar kaydettiğini öne sürmekte… Haber tek değil, 2 taraflıdır… Röportajı yapan ve de yapılan… Yani, diğer bir değişle, konuşan ve kaleme alıp yayınlayan… Söz konusu haberin kahramanları FIVB antrenörü Nejat Sancak ile yılların emektar gazetecisi, Hürriyet’ten Celal Demirbilek… İkisi de dallarında yıllara dayanan kariyerleriyle zirve yapmış, voleybol sporuna büyük katkılarda bulunmuş 2 duayen… Üstelik yakın arkadaşlar… İkisi de yakın dostum… Onlarla uzun uzun konuştum… İkisi de konuyu farklı açılardan değerlendirmekteler… Yani birsi “Beyaz” derken, diğeri “Siyah” diye tutturuyor… İş maalesef hukuka kalıyor… Eğriler ve doğrular elbette hukuki süreçte ortaya çıkacak !... Ancak olanın voleybolumuza olduğu da maalesef bir gerçek… Sorun sadece “Acaba ?...” tereddütünün yarattığı yıkımda değil… Camiamızın çarşaf gibi durulmakta olan denizinde meydana gelen bu “Tsunami” dalgalarının yıkıcı tahrip gücü… Ailemizin durduk yere fikren ikiye bölünüyor, ortaya yeni senaryolar çıkıyor olması… Ben sadece sporun branşlarında değil, her meslekte görülen bazı aykırı yoz kişilerin ayıplarının ve suçlarının bulundukları topluma mal edilme teşebbüsünü son derece yanlış buluyorum… Bazı kurum ve kişilerce ayrı ayrı ağır şekilde itham edilen ve birbirlerinden şikayetçi / müşteki olan Nejat Sancak ve Celal Demirbilek’in söz konusu davalar sonuçlanana, karara çıkana kadar sadece birer davacı/davalı olduğunu hatırlatmak isterim… Bu konuda öne zıplayıp, konuyu özümsemeden, detayları bilmeden ağır beyanatlar veren heyecanlı (!) kardeşlerimi ayıplıyorum… Hukukumuzda seri cinayetler işleyenlere bile yargı süreci içerisinde “Katil” değil “Zanlı” denildiği unutulmamalıdır… İşin bir de diğer boyutu bulunmakta… 40’ar yıllık voleybol dolu geçmişlerini göz ardı edilip, belirlenecek oranda suçları (!) sabit görülürse bu kardeşlerimizin üzerlerine benzin döküp, kibrit mi çakacağız ?... Bunu isteyenler var mı yoksa ?... Onlara karşı husumetleri, alıp veremedikleri olanları birer birer görmeye başladık ?... 2 Dost arasında yapılan samimi telefon görüşmesinin tırmandığı yer endişe verici… Hadi bir senaryo yazalım ve diyelim ki, Nejat Sancak o sözleri, dostuna röportaj modunda da olsa sarf etti ?... Celal Demirbilek’in bu sözleri fırsat bilip, diğer tüm konuşulanlar arasından cımbızla çekip kullanması, yani kendi ailesine bu sorunu yaşatması mı lazımdı ?... Ama kendisi “Ben yılların ödüllü gazetecisiyim, bana ne konuştuysa yazdım !...Sen de konuşsan yazarım !...” diyerek işin içinden sıyrılıverdi… Sonuç itibarıyla üzücü ve çirkin bir süreç yaşandı… Keşke yaşanmasaydı ?... Yaşanacağı varmış ?... Hem de bayan sporuna en değer verdiğimiz zaman sürecinde, kadın haklarının ayaklar altına alınmaya özenildiği (!) dönemde… PLAJ VOLEYBOLUNU SOSYETE SPORU YAPMAYIN !…Federasyonumuz plaj voleyboluna sözde yatırım yapıyor ?… Dışarıdan bakıldığında, şimdiye kadar emsali görülmemiş yoğun bir program var… Bu bakımdan federasyonumuzu kutlamamız gerekir… Ben 2 ay önce, Ankara’da, daveti üzerine Başkanımız Özkan Mutlugil’i ziyaret etmiş, Plaj Voleybolu Koordinatörü Erkal Taş kardeşimle de görüşmüş, bire bir yapmış olduğum bu toplantılarda onlara reçete niteliğinde “Plaj Voleybolunun Gelişimi Dosyası” takdim etmiştim… O dosyada yer alan en önemli 2 husus, salon takımlarının kademe kademe plaj voleybolu takımları kurma mecburiyetinin getirilmesi, Plaj Voleybolu Merkezi ve etrafında pilot bölgeler kurulması önerilerimdi… Böylelikle, iddia ediyorum, takım adedi inanılmaz artacak, ilgi tavan yapacak, basın/medya bu sporumuza çok daha sıcak bakacak, sponsorlar birbirleriyle yarış edeceklerdir… MİLLİ MAÇ ŞİFRELİ OLAMAZ !… KAZA 'GELİYORUM' DEDİ...Sultanlarımız Akdeniz Oyunları finalinde, ev sahipliği, seyirci ve tecrübe avantajlarını kullanamadı, genç ve tecrübesiz İtalya’ya 1-3 yenilerek hepimizi hayal kırıklığına uğrattı… Oysa Plaj Voleybolu Erkeklerde bizi kazandıkları altın ile sevince boğan Murat Giginoğlu – Selçuk Şekerci’den sonra kızlarımızdan da “Altın” bekliyorduk ve de buna epey şartlanmıştık… İtalyanlar buraya genç bir kadro ile gelmişlerdi… A takımları şu anda “Yeltsn Kupası”nda mücadele ediyor… Sitemizde yaptığımız ankette de Sultanlarımızdan Şampiyonluk bekleyenler % 78 olarak büyük çoğunluktaydı… Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı… Zaten kaza (!) “Geliyorum !...” demişti… Zayıf rakibi Yunanistan maçı sonrasında da endişelerimi açıkça ifade edip, siz değerli okuyucularımla da paylaşmıştım… Gelin o yazıdan minik bir paragrafı hatırlayalım… “25-6 set alıyorsun, peşinden 19-25 set veriyorsun... Arkasından 25-14 set alıyorsun, 4. sette 23-23 te kıl payı blok out olmasa neredeyse 2-2 olacak... Bu kadar zayıf takımlara karşı bu git-geller hoş değil... Takımımızı hiç beğenmedim... Gözle görülür düşüş var !... Bulgarlara karşı Ankara da devleşen ve benden 5 yıldız alan Polen bugün az oyunda kalmasına karşın 1 yıldızlık oynadı... Takımda yerinde sayan bile yok... Alarm çalıyor... Arıza var... Kıdemlı teknisyen (!) gerek... Anlayan anlar... Anlayamayan veya anlamak istemeyenlere ne kadar konuşsan nafile ?...” Gelelim maça… Neslihan (***) saman alevi gibi… Zaman zaman müthiş işler yapıyor, takımı sırtlıyor, sonrasında da oyundan kopuveriyor ?... Ona çok yüklenildiği malum ama, takım alışmış bir kere ona yaslanmaya… Maçın dışında kaldığı anlar takımın motivasyonu da yüzler gibi düşüveriyor… Rakip takımlar da bugün olduğu gibi blok kurgularını sayı kraliçemize göre planlıyorlar… Bu maçta da bakıyorum, 28 sayı üretmiş… Ama ya ona verilen pas servisi adedi ?... Aldığı pasları sayıya dönüştürme yüzdesi ?... Bugün ona destek veren Seda (***) ve Gözde (**) de maçı kurtarmaya yetmediler… Liberomuz Gizem’in (***) üstün gayreti ve performansı da… Naz (**) ne yapsın ?... Manşetler bozuk gelince orta seri hücumcular devre dışı kalıyorlar, tek çare köşelere yüksek minare (!) paslara kalıyor… Bu da bugün olduğu gibi karşıdaki sıradan blokçuları yıldızlaştırıyor ?... Büşra (**) ve Bahar (**) file üstü mücadelede yalnız bloklarıyla bir şeyler yapmaya çalışıyorlar… Ama bugün İtalyan blokları fark yarattı… Oyuna sonradan dahil olanlardan Esra (**) ve Ergül’e (**) de pek yapacak bir şey kalmamıştı… Güldeniz’in (*), figüran gibi yalnızca servislerde kullanılması basitlik… Neriman’ı aramadım desem yalan olur ?... Yeliz mevzusuna ise zamanı gelince gireceğim… Şimdi değil ?... Barbolini’nin bu takıma bir şey veremeyeceğin defalarca vurgulamıştım… Gene, bilmem kaçıncı kez tekrarlıyorum… Bir yararı olmayacağını (!) bile bile ?... Elindeki kadroyu kul-la-na-mı-yor ?... Kenar yönetiminde zayıf, dahası heyecansız, ruhsuz ?… Oyunu okuyamıyor üstelik ?... Bugün Polen bir yerlerde kullanılabilirdi… İtalyanlarda genç Diouf’u, takımı sırtlayan Barcelini’yi, Arrigetti’yi ve Lucia’yı beğendim… Diouf dünya yıldızı olur… Sonuç olarak beklentilerimiz bir başka “Akdeniz Oyunları”na kaldı… Ders almamız gereken onca hassas noktayı pas geçersek, bu günleri de mumla ararız ?... Benden, yazın ortasında kulaklara kar suyu… Sihirsiz, kerametsiz… Olabildiğince saf ve temiz ?... FİLENİN SULTANLARI, AKDENİZ OYUNLARI’DA GÜMÜŞLE YETİNDİ!NİLAY İLE NOSTALJİ YAPTIK…NİLAY İLE NOSTALJİ YAPTIK… Sene 1999… 11-13 Temuz… Yer Kuşadası… Şirin mi şirin, 14-15 yaşlarında bıcırık 2 minik kız… Karşıyaka alt yapısında voleybola henüz başlamışlar… Nilay ve Elif… EPİRDEN 1999 Kuşadası etap turnuvasında ilk maça o zamanın en iyi takımı Çiğdem - Eda ablalarının karşısına çıkarlarken elleri, ayakları titriyor… Nasıl titremesin ki, daha ilk plaj voleybolu maçları… O zamanın Belediye Başkanı Fuat Akdoğan yanıma gelip de “Hocam, bu kızlar suratlarına top yerler, yazık değil mi ?...” sözlerini unutmama imkan var mı ?... Ama o bıcırıklar, yaşları ve boylarına bakmadan ablalarına o kadar direndiler ki, seyirciler devamlı alkış yağmuruna tuttular… O maçı diğerleri takip etti ve ufaklıklar kürsünün 3. basamağında yer buldular… (Üstteki toplu fotoğrafta en üstte sağdan 1. ve 2.) O zamanlar ikisinin de büyük voleybolcu olacaklarını cümle aleme söylemiştim… Sene 2013… 14 Temmuz… Yani, aradan tam 14 yıl 1 gün (!) geçmiş… Yer Antalya Konyaaltı… EPİRDEN plaj voleybolu sahası… O bıcırıklardan Nilay Özdemir’le sarmaş dolaşız… Artık o defalarca Milli formayı giymiş, şampiyon takımların oyun kuruculuk görevlerini üstlenmiş, kariyerine kariyer katmış bir star… O günleri yad ettik… Yani kısacası nostalji yaptık… Bu arada yılların ne çabuk geçtiği gerçeğine bir kez daha şahit oldum… Ama kızımızın 14 yılda kat ettiği yolun, başarılarının özümlenmesiydi esas önemli olan… Bir kez daha sarıldım dünya güzeli kızıma… Başarılar diledim… Sözleştik… Bir 14 yıl sonra orada veya bir başka yerde tekrar buluşmaya… Allah’ım bana lütfedip, 73 yaşımı görmeyi nasip kılarsa tabii ?... GERÇEK DOSTLARIM SAĞOLSUN… Koca bir EPİRDEN BEACH VOLLEY organizasyonu daha geride kaldı… Konyaaltı Belediyesi nin ev sahibi, Lipton Ice Tea ile Lion Club Energy Drink’in sponsor olarak destek verdiği, 05-12 temmuz tarihleri arasında Antalya Konyaaltı 11 no’lu plajda kendi tribünlerimiz, müştemilatımız, ses düzenimiz, ışıklandırmamızla organize ettiğimiz, 5’i konuk yabancı, 16 takımın kıyasıya mücadele ettiği EPİRDEN 2013 ŞENLİĞİ’nde neler yaşandı, kalitesi hangi düzeydeydi sizlere M. Korhan Gün, Kürşad Kaplan ve Yasemin Kahraman’dan oluşan VOLEYBOLX’in muhteşem emekçileri, haber, sonuç, fotoğraf ve de özellikle 50’ye yakın naklen, şu anda bile seyredebileceğiniz bir o kadar da banttan yayınla rıldı… Seyrettiniz, gördünüz, okudunuz, veya hiçbirini yapmadınız ?... Ama beni yanı başıma gelerek onurlandıran, uzaklarda bile olsalar, yüreklendiren, mesaj ve yorumlarıyla mutlandıran o kadar çok dostumun olması ömrüme ek süre kattı… Türk voleybolunun efsane Başkanı Naci Bayamlıoğlu Başkanım, zarif eşi Oya Bayamlıoğluhanımefendi ile final günümü sadece onurlandırmakla kalmadılar, aynı zamanda gökkuşağı renkleri kattılar… Eski Milli hakemlerimizden, Federasyon MHK yöneticilerinden, Burdur eski Beledye Başkanı Nurhan Çiftçibaşı’na, Voleybol Vakfı Kurucularından, ülkemizde Veteran Voleybol hareketini Galatasaray ile ilk başlatan Tekin Demirtaş’a, Türk voleybolunun unutulmaz yöneticilerinden, Vakıfbank Spor Kulübünün kurulmasında başrol oynamış olan Nafiz Pekel’e, Voleybol basınımızın gerçek duayenlerinden, kendisine çok özel üslubuyla “Mayın Tarlası”na dobra sözlerle bezenmiş, delikanlı tohumlar eken Cengiz Tokgöz’e, Yıllarca Türk voleyboluna rekor düzeyde TV programlarıyla, yıllardır çok büyük özveri yumağıyla çıkardığı ve de çıkarmaya devam ettiği Manşet dergisiyle her türlü övgüyü hak eden Enver Bağlarbaşı’na, Gene yıllarca benle kader birliği yapan, rekor sayıda maçımızı naklen ve banttan yayınlayan, haberlerimi anında basın/medya ve kamuoyuyla paylaşan dünya ahret harbi kardeşim M. Korhan Gün’e, Makinesiyle binlerce kare fotoğraf çeken, foto galerileri oluşturan çok sevgili kardeşim,Türkiye Haber Ajansı sahibi Kürşad Kaplan’a, Türk Voleybolunun emektar unutulmaz oyuncularından, kendini karşılıksız Antalya’nın yıldız kız sporcularını yetiştirmeye adamış kadim dostumHikmet İnanlı’ya, Verdiği büyük destekle organizasyonumuzun 3 yıldır gerçekleşmesine ön ayak olanKonyaaltı Belediye Başkanım Muhittin Böcek’e, Kültür Sanat Müdürü Güven Ulutekin’e ve şahıslarında emeği geçen personele, Plajların işletmecisi BAKİ GRUP’a, Sadece bu organizasyonla sınır çizmeyip, tüm yaz boyunca bizlere özveri dolu kardeşliğini esirgemeyen 11 no’lu plaj ünitesi işletmecisiİbrahim Şahin’e ve şahsında tüm personeline, Bana uzaklardan elektriğini yollayan, başta Türk voleybolunun yaşayan efsanelerinden, olmazsa olmazımız kadim dostum Alev Anakök’e, Türk sporunun baş duayeni ve “Bilirkişi”si, mensubu bulunmaktan onur duyduğum, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin en kıdemli bireyi ağabeyim Erdoğan Arıpınar’a, Beni telefonlarıyla, mesajlarıyla, yorumlarıyla güç veren, yolu voleybol sevgisinden ve kardeşliğinden geçen, nifak tohumlarıyla asla işleri olmayan, nazik tüm gerçek dostlarıma, en içten duygularımla teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum… Şenliğimize katılan yerli ve yabancı konuk takımlarımızı kutluyor, mücadelelerinden olağanüstü memnun kaldığımı vurguluyor, teşekkür ediyorum… Tribünlerimizi dolduran, ayakta da olsa maçlarımızı destek vererek, coşkuyla seyreden tüm plaj voleybol severlerini bende alkışlıyorum… ISRAR + İNAT = BAŞARISIZLIK… Voleybolumuzda, Milli Takımlar bazında devam eden başarısızlık sinsilesi ve paralelindeki yabancı antrenör tutkusu ve ısrarlı inat (!) dışındaki beni üzen konular arasında maalesef Genel Kurul öncesinde umutlar besleyerek destek verdiğim, Federasyonumuzun ilgisizliği, vurdum duymazlığı oldu… Üstelik Erol Ünal Karabıyık zamanında da sürdürdükleri “Zorluk Çıkarma Eylemi”nin sürüyor olması çok canımı sıktı… Federasyonumuz hala plaj voleybolunda yanlışlar yapıyor… “Gel gel” değil, “Gelme gelme” modunda… Eksiklikler de cabası… Şahsımdan Federasyonumuz bünyesinde bu dönemde de görevine devam edenler arasında yer alan avukat kızımızın (!) izin dilekçeme karşın, resmi yazıyla talep ettiği şartlar içerisinde yer alan konuk sporcularımızın “Oturma izni” (?) şartının hangi mantık, yönetmelik ve kriterler arasında yer aldığı konusunun takipçisi olacağım… Başta Başkanımız Özkan Mutlugil olmak üzere, Yönetim Kurulu üyelerine yazdığımız davet mektubuna sadece Mehmet Çakmak kardeşimin nezaketle geri dönmesi, beni ziyadesiyle üzmekle kalmadı eski tas ve eski hamamın yerli yerinde kaldığının da göstergesi oldu ?... Ne düşündürücü ve acı gerçek ?... Zaten bundan sonrası da fazla değişecek bir şeyin beklentilerim arasında yer almayacağı gerçeğini de siz değerli okuyucularımla paylaşmayı görev bildim… Bana ayakta kalma ve yaşama gücü veren gerçek dostlarım yeter… Gerisine şu anda söyleyecek kelime bulmakta zorlanıyorum… “Plajda neler oluyor ?...” Bu sorunun cevabını en iyi bilenlerdenim… Ancak karşımda duvar (!) gördüğüm ve konuşmamın duvardan her seferinde gerisin geri yankı katkılı (!) gene bana dönmesi sonrası, şansımı bu kez başka bir tarzda ve platformda (!) deneme düşüncesinden yola çıkarak bu tip konuların uzmanı ve de azmanı, yani “Bilirkişi”si (!) Şeytan’a bir mektup yazdım ve sorularıma cevap ricasında bulundum ?... O mektup, “PLAJDAN ŞEYTANA AHRET SORULARI…” başlığı altında pek yakında köşemde olacak !... Sabırla beklemenizi salık veriyorum… Yolu sevgiden, saygıdan, voleybol tutkusundan geçen tüm doğru ve ışıklı dostlarıma en derin saygılarımı ve engin sevgilerimi yolluyorum… İyi ki varsınız ?... EPİRDEN 2013 KONYAALTI ŞEREF KÜRSÜSÜ… KAMİLE VE RESMİYE SÜPER OYNADILAR… Şenliğimize katılan Kamile-Resmiye çifti süper top oynadılar… 14-15 kızımızdan oluşan Plaj Voleybolu ordumuzun içinde yer almamaları organizasyonların sporculara yüklediği ağır şartlardan kaynaklanmakta… Bu çift, iddia ediyorum, “Dostlar alışverişte görsünler…” mantığıyla, çaresizlikler içinde kurulan Bayan Plaj Voleybolu Milli Takım kadromuzda rahat yer alır ?... Çok bilmiş (!) ilgililer, bana karşı tavırlarından bir “Merhaba”yı esirgeyen bu işin profesörleri (!) zaman ayırıp, zahmet edip sitemizdeki videolardan bu çiftin maçlarını bir izlesinler?... YATTA MİNİ ŞURA… Onur konuklarımdan, Naci Bayamlıoğlu, Cengiz Tokgöz ve Enver Bağlarbaşı ile yat gezisinde hep voleybol konuştuk, eminim birçok kişinin kulakları fena halde çınlamıştır ?... Dördümüz de aynı düşünceler içindeydik… Endişelerimizde haklıydık… Güncel tablo bunu gösteriyor zira ?... Boşuna dememişler, “Aklın yolu birdir…” diye ?... Ancak o yolu daha bulamayanlar, tarif de istemeyenler var !... Canları sağ olsun ?... Ne diyelim, “Kendi düşen ağlamaz !...” ERDOĞAN ARIPINAR : “HASAN’IN HAKKI HASAN’A…” 2020 Yaz Olimpiyat Oyunlarına aday Türkiye, kapılarını her yıldan fazla uluslararası organizasyonlara açtı. Hepsini zevkle izliyoruz. Hepsinin arkasında devlet var, federasyonlar var, uluslararası kuruluşlar var. Amma: biri, sadece birinin arkasında ülke gençliğini seven, voleybolu seven ,pek çoğundan daha çok makamlara yakışacak biri var. Plaj Voleybolumuzun duayeni Hasan Uğur Epirden…. Dile kolay, 21 yıldan bu yana 57 ayrı beldede 140 Epirden turnuvası, hepside en ufak bir olaysız, tertemiz ve başarılı…. Son olarak Antalya’nın aydın Konyaaltı Belediyesi’nin kucak açtığı turnuva bir şölen havasında sona erdi. Peki, Türkiye Voleybol Federasyonu nerede? Bu turnuvada niçin bir temsilcisi ve gözlemcisi yok? Kendi organize etmese bile, bir manevi desteği niçin vermez? Bu soruların cevabı dün de, bugün de aynı. Sazlar aynı sazlar, teller değişti… Yumruk aynı yumruk eller değişti… Böyle bir başarının içinde bu ülkenin vergileri ile bütçesini yapan, bu ülkenin Federasyonu niye olmaz? Anlamak çok zor. Tüm zorluklara ve engellemelere rağmen, başarının sahibi, Dünya voleybolunun tanıdığı ve takdir ettiğiHasan Uğur Epirden’i ve ekibini kutluyor, “HASAN’ın HAKKI HASAN’A” diyoruz. ISRAR + İNAT = BAŞARISIZLIK… VOLEYBOLUMUZDA!Voleybolumuzda, Milli Takımlar bazında devam eden başarısızlık sinsilesi ve paralelindeki yabancı antrenör tutkusu ve ısrarlı inat (!) dışındaki beni üzen konular arasında maalesef Genel Kurul öncesinde umutlar besleyerek destek verdiğim, Federasyonumuzun ilgisizliği, vurdum duymazlığı oldu… Üstelik Erol Ünal Karabıyık zamanında da sürdürdükleri “Zorluk Çıkarma Eylemi”nin sürüyor olması çok canımı sıktı… Federasyonumuz hala plaj voleybolunda yanlışlar yapıyor… “Gel gel” değil, “Gelme gelme” modunda… Eksiklikler de cabası… Şahsımdan Federasyonumuz bünyesinde bu dönemde de görevine devam edenler arasında yer alan avukat kızımızın (!) izin dilekçeme karşın, resmi yazıyla talep ettiği şartlar içerisinde yer alan konuk sporcularımızın “Oturma izni” (?) şartının hangi mantık, yönetmelik ve kriterler arasında yer aldığı konusunun takipçisi olacağım… Başta Başkanımız Özkan Mutlugil olmak üzere, Yönetim Kurulu üyelerine yazdığımız davet mektubuna sadece Mehmet Çakmak kardeşimin nezaketle geri dönmesi, beni ziyadesiyle üzmekle kalmadı eski tas ve eski hamamın yerli yerinde kaldığının da göstergesi oldu ?... Ne düşündürücü ve acı gerçek ?... Zaten bundan sonrası da fazla değişecek bir şeyin beklentilerim arasında yer almayacağı gerçeğini de siz değerli okuyucularımla paylaşmayı görev bildim… Bana ayakta kalma ve yaşama gücü veren gerçek dostlarım yeter… Gerisine şu anda söyleyecek kelime bulmakta zorlanıyorum… “Plajda neler oluyor ?...” Bu sorunun cevabını en iyi bilenlerdenim… Ancak karşımda duvar (!) gördüğüm ve konuşmamın duvardan her seferinde gerisin geri yankı katkılı (!) gene bana dönmesi sonrası, şansımı bu kez başka bir tarzda ve platformda (!) deneme düşüncesinden yola çıkarak bu tip konuların uzmanı ve de azmanı, yani “Bilirkişi”si (!) Şeytan’a bir mektup yazdım ve sorularıma cevap ricasında bulundum ?... O mektup, “PLAJDAN ŞEYTANA AHRET SORULARI…” başlığı altında pek yakında köşemde olacak !... Sabırla beklemenizi salık veriyorum… Yolu sevgiden, saygıdan, voleybol tutkusundan geçen tüm doğru ve ışıklı dostlarıma en derin saygılarımı ve engin sevgilerimi yolluyorum… İyi ki varsınız ?...ALKIŞLAR SULTANLAR İ'ÇİN'...MAÇ ÖNCESİ… İşte televizyonun başına “Kadıncı” (!) kuruluşunun yayını için bu tatlı heyecan içinde oturdum… Bu maçın kimseye güven vermeyen Barbolini için de bir sınav olacağı muhakkaktı ?... Kafamdaki ideal tertip, Naz çaprazı mutlaka bugün elini taşın altına bir başka sokması gereken Neslihan, Tecrübesiyle ve ilk maçtaki güven veren oyun performansıyla Bahar çaprazı Büşra, Banko Gözde çaprazı defans ve servis ayrıcalığıyla mutlaka Güldeniz şeklindeydi… Seda, Neriman ve Polen maçın gidişatına göre kullanılmalıydı… Harikalar yaratan istikrar abidemiz liberomuz Gizem’in yanında Gözde ve Güldeniz’in manşet ve defans desteğiyle, Neslihan ve Gözde’nin bıçkın smaçlarıyla bana göre maç öncesi kağıt üzerinde daha ağır basan, 2 Olimpiyat, 2 Dünya, 1 Grand Prix şampiyonu olan ve bu yılki Grand Prix’de sadece 1 set vererek (Hollanda’ya) 5’te 5 yapan, dünyanın smaç ve blokta eriştikleri yükseklikle en tepeden bakan, eski efsane oyuncuları Lang Ping’in çalıştırdığı, güçlü Çin’e karşı şansımızı yükseltebiliriz düşüncesi hakimdi… VE MAÇ… Etkili servislerle Çin’i bunalttık ve köşeden yüksek oynamaya mahkum ettik… Bu da bizi oyunda avantajlı tutmaya yetti… 2. teknik molaya 16-10 girmeyi başaran kızlarımız seti de 25-19 alarak maça ağırlığını ilk sette koydu…
Bu seti açık farkla almamıza rağmen karşılıklı sadece birer blok yapılabilmiş olunması dikkat çekiciydi… Buna karşın özellikle Seda’nın sert smaçlarına rağmen Çin bloklarından rahatsız oluşunu, hep kesilip, yumuşatıldığını görüldü… 2. setle birlikte Çin’in oyuna asıldığını gördük… Yaptıkları süper bloklarla takımımızı file üzerinde durdurmaya başladılar… Teknik molalar 4-8, 11-16 ile geçildi… Etkili uzun servis atamadık… Ortayı seri hücumlarla çok iyi kullanan, Sultanlarımızın hücumlarına blok sayılarıyla da cevap veren rakibimiz seti 17-25 alarak maçta skor eşitliğini sağladı… 3. Sete Seda’nın yerine Neriman, Ergül’ün yerine de Büşra’yla başladık… Oyuna gene iyi giren ve skoru farklı önde götüren Çin’e, maçta gayretine rağmen beklenileni veremeyen Neslihan’ın serviste arka arkaya 3 “Ace” sayısıyla 1 sayı kadar sokulduk… (13-14) Çekişme 19-21’e kadar sürdü… Ancak hücumlarımız bloklarda eriyince sonuca gidemeyip bu seti de 20-25 verdik… 4. Set çok ilginçti… 3-0 öne geçtik, sonrasında Neslihan’ın arka arkaya 3 hücum hatası dahil, arka arkaya 7 sayı vererek 3-7 geriye düşünce, ilk teknik molayı da 5-8 geride kapatınca, bu sette de akıbetin aynı olabileceğini düşünmeye başladık ?... O anda sahneye Gözde çıktı… Hırsı ve mücadelesiyle takım arkadaşlarını kamçıladı… Oynadı, oynatmaya başladı… Hücumlarda sazı eline aldı, bloktan aldığı sayı, arkasından sert çapraz smacıyla takımımızın Çin’i 12-12’de yakalamasını sağladı, Neslihan da 2 no’dan vurduğu smaçla 13-12 öne geçmemizi sağladı… 2. Teknik molaya 11-6’lık bir ara skorla 16-14 önde giren kızlarımız, sonrasında bocalayan ve oyundan tamamen düşüp, seti bırakan Çin’e karşı seti süper bir farkla 25-15 kazanarak övgü ve alkış aldı… 09-12’den gelerek seti 16-03’lük bir skor bölümüyle 10 sayı farkla kazanan takımımız rakibi dünya devi Çin’i lk kez böylesine güç duruma düşürerek, bu denli fark yaparak set alan takım oldu… 5. sette Çin tüm gücünü ortaya koydu… Onlar kaçtı, biz gerilerden kovaladık… 3-6, 5-9, 6-10, 7-12, 8-14… Gözde, Neriman ve Neslihan’ın gayretleri yetmedi, seti 10-15, maçı da 2-3 kaybettik… Ancak maçtan gene de 1 puan çıkardık, alkışlandık !... Maçın yıldızı tartışmasız (*****)lık oynayan Zho Ting’di… Ancak pasörleri Shen de (****) takımı fevkalade oynattı… Takımımıza gelince… |
||||||||
Etiketler: yazi |
|